top of page
Yazarın fotoğrafıBurcin Yılmaz

--yer hikâyeleri--

İki çift lafım olacak dinlemek istersen.

Duyduklarından öte görmen gereken bir şey. Nasıl göreceğim deme! İki çift lafa bir minik kalp yeter; gerisi hikâye. Herkes bir hikâye. O zaman aç kalbini dinle, gör bakalım göreceğini. 

Uzun zaman önce, bir gün ve bir yerde buluşacağız! diye sözleştik. O günden beri düşünürüm: Yeri bilsem zamanını nasıl bileceğim; zamanını bilsem yerini nereden bileceğim? Geç mi kaldım acaba? Söz verdim bir kere, artık yola koyulsam iyi olacak. 

Görünce bilinecek, varınca hissedilecekmiş! İnanırsan! Yol dedim ama yol neye denilir, neye benzer onu bilmem. Sen bir şey dersin ben başka şey anlarım. Senin yol dediğine ben yol demem ki. Seninkilerin hepsi beton. Benimkilerinse sınırı yok, izi bile yok. Görünmez yollar. Güzergâh belki de. Ben yolcuyum ama yolum seninkinden değil, sen yolcu olduğunu iddia edensin ama yönünü neye göre ayarlarsın ben bilmem. Neyse ki ben kendiminkini bilirim. Bilirim dediysem, etrafıma bakarım anlamında. Yani yaşadığım yere.  Mesela en parlağı takip ederim. Bilirim ki her an aynı yerinde, sadece karanlıkta görünür. Her an orada olduğunu bilirim; görmekten öte.

Bazen beklemek gerekir karanlığı, görmek için. Olsun beklerim. Aklım karışık, havadayım. 

Az laf çok iş, haydi yola koyulalım. Dura dura, kona kona ne kadar zaman geçti acaba? Aydınlık oldu, karanlık oldu; kaç aydınlık olduysa o kadar karanlık oldu… Ben sadece, sıcak mı soğuk mu, güneş mi gölge mi onu bilirim. Güneşi arar, gölge severim. Gölge de güneş sayesinde değil mi? E, “saye” de gölge demek değil mi? Yeri gelmişken kelimeleri çok severim. Anlamak için dururum, çünkü anlam dedikleri durunca gelir derler. Durayım şuracıkta, nerede olduğumu anlamak için. Biraz soluklanıp, aşağıda neler varmış bakayım.

Hay Allah! bakmaz olaydım; renksiz, cansız, sert görünen, bir yerden başka bir yere götürdüğü iddia edilen tuhaf tuhaf şeyler! Senin yol dediklerin bunlar mı? Yolmuş! Peh! En iyisi ben ufka bakmaya devam edeyim. Devam etmesine edeyim de kona kona giderim dediğim yolda konacak yer kalmamış. Her yer çok kalabalık, gürültülü; açıktayım ama hava hiç açık değil. Sahi nereye konacağım, ağaçlara ne oldu? Yola çıktığım zamandan beri su da içemedim. Sular nereye çekildi acaba? Aklım karışık demiştim, şimdi bir de endişeliyim. İyi mi! Ne duracak yer kalmış ne konacak!

Neyse karanlık fena değil en azından, fazla ses olmuyor. Sessiz ama çok sesli. Aydınlıkta duyulmayan sesler hep karanlıkta. Az ötede karınca var mesela. Ayak sesi geliyor. Onu da uyku tutmamış.  Karıncanın ayağı mı olur, bacağı mı? E demiştim, benim bir şey dediğime sen başka bir şey dersin. Ben seni görürüm de sen beni görür müsün bilmiyorum ki? Gerçi görmüş olsan, duracak yerim de olurdu, konacak yerim de! Çok konuştum yine. Arada tekrarlamak lazım: Az laf, çok yol. 

Geceler güne, günler gecelere karıştı derken, durdum. Durdum, çünkü anladım, burası işte! Ama kimse yok, demek ki zaman olması gereken zaman değil. Neyse bekleyebilirim. Ne kadar beklediysem buranın bir parçası oldum gibi hissediyorum. Ama yerimi bulamıyorum bir türlü. Yerim yok belki de. Dondum dedim, sığınacak yer bulamadım. Yandım dedim, içecek su da gölgesinde duracak ağaç da bulamadım. Ah bari çiçek olaydı da şuracıkta kokusuyla dayanaydım dedim, o da yok. Yok, yok… Hiçbir şey yok. Çok şey var da benim için hiçbir şeycikler yok.

Toprağı kapatmakla kalmamış göğe yükselen betonlar da yapmışsınız. Sahi ne için? Yaşamak mı diyorsunuz buna? Bunca yığın içinde kimsecikler de yok ki. Geldiğimden beri yılmadan usanmadan soruyorum kimsecikler var mı? diye. Ortada soru var, cevap yok. Demek ki kimse de yok cevaplayacak. Üstelik çok kalabalık, gürültülü, sürekli bir şey söyledikleri de çok aşikâr. Birileri cevap veriyorsa da ben duyamıyorum.  Anlaşabileceğimizi hiç sanmıyorum. 

Bu şartlar altında beklemek de çok zor. Sahi ne için bekliyordum. Ah, söz vermiştim değil mi? Neyse verdim bir kere. Hah zamanı da gelmiş olmalı. Yaklaştıkça büyüyen bir şey! Evet evet, büyüyerek geldiğine göre bana doğru geliyor. Gerçekten o! O da unutmamış. Sözleştik dedim ya. İşteş. Sahi nasıl görüyorduk! Gözle mi! Geldiğini anladığına göre sen de gördün! Benim ne olduğumu, nerelerden geçtiğimi, neleri sevdiğimi görmedin mi? Duyabildiysen görmüş olman lazım.

Söylemeye gerek var mı? Kuşum, kuşuz. Birdim iki olduk. Haydi çalı getir de şuracıktaki ağaca konalım. Konaklayalım. Yuva yapabiliriz de kuş cenneti yapabilir miyiz acaba? Konacak yer, içecek su arardım. Belki birlikte yaparız. 

Sahi bir arada, nerede ve nasıl yaşıyorduk? Hikâyeni yazmak ister misin? Baktıklarınla değil de gördüklerinle. Belki gördüklerini çizersin de biz görürüz. Gözle! Olmaz mı? Yer hikâyeleri! 

2020, Ankara

 

24 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

aynalar arasında

İki kişi, ikisi de ayna; belki netlikleri farklı ama ikisi de ayna, ikisi de yansıtan, gösteren, benzeten, karşılıklı yani. Aynalar...

--kum taneleri--

İnsanın kendini anlatma isteği azalacak gibi bir şey değil, bilinmek ve tanınmak istiyorum. Evet senin tarafından -sen dediğim ben olanın...

Comments


bottom of page